Aşk, Yepyeni Kalabilen Eski Bir Masaldır. H.HEİNE

25 Ağustos 2011 Perşembe

BENcil bir yazı...

Düşündükçe özünüzden ayrı kalırsınız bazen hani. Kendinize yabancılaştığınız her dakika 'sen' olduğunu sanan ya da senleşen insanlara da garip davranmaya başlarsınız bundan ötürü... Ne kadar tehlikeliymiş oysa...

Ben iyi bir sevgili değilim. Hiç olamadım... Bunu kendime itiraf etmem o kadar güç oldu ki, sonunda başarabildiğime sevinmeli miyim yoksa gerçek yüzümün bu olduğu için üzülmeli miyim kararsızım...

Ben o romantik filmlerden ağlayarak çıkıp, bundan sonra hayatını o yönde değiştirmeye karar alıp sonra gerçekleştiremeyenlerdenim. Ben o güçlü karakterlerin tırnağı bile olamayanlardanım. Hırs nedir, anlamını sözlüklerden bildiğim kadar masallardayım.

Ben asla o az sevip çok üzen  hatunlardan biri olamayacağım.. Hani o çabuk gitmeyi bildiği için iyi bir sevgili olarak kalabilenlerden olamayacağım işte...

Ne yüzüm o kadar güzel, ne ruhum o kadar çirkin ve bencil olamayacak işte...

Ben hiç iyi bir sevgili olmadım... İnsanlara kendimin yapmaya cesaret edemediğim akıllar verdim, onlara takmamayı önerdim. Nedendir bilmem dinlerler beni hep... Ben iyi akıl veririm bu yüzdende kendime kullanacak bir akıl bırakmamış bile olabilirim...

Ben hep o romantik-komedi filmlerinden ağlayarak çıkan zayıf ve gereksiz duygusal olan tiplerdenim, o gülerek iyiymiş ya da huh saçmaymış diyenlerin yanından bile geçemeyeceği , küçük bir kız çocuğu...

Ben, ben, ben... Merhaba işte bu benim...

Güle güle 4. ay, dolu dolu yaşandın ve 5. aya devrettin görevlerini...
kutlu olsun...

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Hastalıklı Zaman

Bir zaman çılgınlığı bu. Elimizde olmayan, geçmek bilmeyen... 

oysa tükenmez ki zaman ya da hiçbir zaman, zaman gelmez. Zamanın sonu gelmez.

Zaman...
Zaten kendisi bir yara olan; kocaman, hastalıklı, çaresiz bir sonsuzluk...

Yelkovanın her hareketi can acıtır gibi.

akrep zamanı değil seni sokar adeta ve her saniye artar kan kaybedişlerin...

Dedik ya işte...

Zaman hastalıklı bir sonsuzluk, sonu gelmez hiç.
Önemli olan;

Ne için, kim için beklediğindir. Beklenendir ...

Geçmesini, bitmesini, seni terketmesini asla istemeyeceğin hislerindir.
 zaman kendini tüketir; sen zamanın izlerini, o ise seni...
***

                                                                               Senin baktığını ben görürüm. Gözlerim yorulur...

                                                                                     Kapatırım gözlerimi ve neden sonra kuytuda uykuya bir yerlerde uykuya dalarım.

                     Dedim ya;
                                                                             hastalıklı zaman; 


                                                                                  virüsünü zayıf olandan yana kullanmıştır zaten hep.

                                                                                  Kurban bellidir, artık daha da yorgunumdur.
                                                                                         Uyurum...
                                                                                      Ben sana uyurum, sen bana uy(u)mazsın.
                                                                                         Bilirim...
                                                                                            Sonra sadece bakarsın hayata, ama göremezsin..
                                                                                              Gözlerin bende kalmıştır.
                                                                                             Farkındasındır...
                                                                                            Gözlerin bendedir, Gözlerin  ''benim'' dir.

                                                                                               Senin gözlerin ''ben''im dir.

   Anlamazsın...


                                                                                                              Çağla BOZKIR

Offf lanet olsun içimdeki duygusal ufak kız çocuğuna. Ota boka ağlıyorum. Ama bu halimden vazgeçemiyorum işte kahretsin. Bir müzik, bir film karesi kafi... Gözlerimi kapıyorum, yaşıyorum...
Sözlerinle unutmuş en sevdiği şarkını
Bakmış ne geçmiş geçmiş
Ne gelecek gelecekmiş
Uçmayan kuş kesmez bıçak.

Hiç atmayan kalp
İki yalnız bir gemide
Anısı var sadece.

Kadın ağlar erkek bakar
Kadın duyar erkek duymaz
Kadın sorar erkek susar
Kadın gider erkek içer
O şarkıydı aşkı anlatan.

Sözcüklerin kölesi olmadan
Çekti ciğerim dumanı
Son sigarasından
Dayanmıştı dahada dayanırdı
Ama ne gerek vardı.

Kadın ağlar erkek bakar
Kadın duyar erkek duymaz
Kadın sorar erkek susar
Kadın gider erkek içer.

Maceraydı değildi iki aşkın hikayesi
Arada ışık yılları vardı karşıdan bakınca
Belkide herşey biterse bir şey başlardı
Ama o hiç konuşmadı.

Kadın ağlar erkek bakar
Kadın duyar erkek duymaz
Kadın sorar erkek susar
Kadın gider erkek içer.


TEOMAN

16 Ağustos 2011 Salı

Masallardaki Kahraman

Evet, hala büyüyememiş bir çocuk var içimde..    Hayallerim o kadar basit ki aslında ama çok değerli. Herkes gibi ya da çoğu insan gibi düşünmüyorum işte. Aşk önemli...

Ben insanların bir ruh eşi olduğunu ve o iki kişinin birbiri için yaratıldığını düşünenlerdenim. Onu bulmak öyle zordur ki ya da keşfetmek. Ama insanlar iyi ya da pozitif olduğu sürece asıl kahramanlarına yaklaşırlar ya da Çağ mantığı böyle söylüyor. Beynimin bir yerlerinde hala gerçekçilik kaldıysa lakin arada beni uyandırmaya çalışıyor ama direniyorum. İnandığım toz pembe masalın toz-duman olarak yön ve şekil değiştirmesine gönlüm razı olmuyor işte. Hani bazen gerçekleşmesi imkansız olan istekleriniz, düşünceleriniz kısacası hayalleriniz vardır işte ama asla on(u)ları kaybetmek istemezsiniz ve onları hissetmekten kendinizi alamazsınız. İşte bende o masallardan kendimi alamayanlardanım...

Sanki onu bulunca bütün kirli hayatımızı temizleyebiliriz, düşlerimizi gerçekleştirebilir ve bir masalın da gerçek olabileceğine inandırabiliriz kendimizi gibi geliyor. Beyaz ata gerek yok, bir arabaya asla...

Benim icin bakan bir çift göz, dudaklardan sana doğru akan bir kaç güzel cümle, bir kaç tatlı dokunuş... Ve hayatın bizim ( kahramanım ve benim ) için kurduğu şifreleri çözebilecek düzeyde uygunluk...

Onun olduğunu, onun geldiğini nasıl mı anlarız? O bizim ilk aşkımız olur. İlk aşk derken ilk sevgili ilk öpücük ilk bilmem nelerden bahsetmiyorum. Öyle seversiniz, öyle aşık olursunuz ki daha önce hiç hissetmediğiniz ya da geçmişinizde yaşadıklarınızın derecesinin yüksek olmadığını hissettirecek bir duygudur bu. Bu yüzden hayatımıza girebilen birilerinin ilk olma ihtimali daima vardır aslında. Ve bu aşk, sevgi ya da adı her neyse işte max. ulaştığı anda ben derim ki işte o. Geldi ve aşık oldum. Hiç olmadığım, hiç bağlanmadığım kadar. Şimdiye kadar sevmediğim kadar... O halde ilk'tir. Öyle kalmaksa onun elindedir elbette ki kahramanınızsa kalacaktır da elbet. Yorulmadan, bıkmadan, mızmızlanmadan sevecektir sizi her halinizle. Hergün bir önceki günden daha fazla...

Aynı şeyleri düşünmek, aynı cümleleri konuşmak ve aynı tepkileri vermek hatta aynı duygularla tek bir şarkıyla bir lahzayı paylaşabilmek hayatın cilvelerinden olsa gerek :)
 Hayatın size hazırladığı sürprizlere tav olup aynı anda yaşamak, birlikte keşfetmek, işte nasıl derler... Bu kadar tesadüf olmaz dersin, bunu yaşadığında ise aşkta her şey bizim içinmiş deyip, yaşadıklarına şaşırmayaya başlarsın ve Anlarsın ki sıradışılık zaten aşkın kendisidir :)

Saygılarımla...
Çağla BOZKIR

11 Ağustos 2011 Perşembe

Mazi'den Satırlar...


Etten duvar(Bi senden Bi benden)


Soğuk,çok soğuk... Soğuk kokuyor sokaklar resmen. Saçlarımın dağılması,makyajımın bozulması söz konusu olsa dahi seviyorum ıslanmayı,üşümeyi...

Soğuk yüzüme çarptı bugün ama yüzüme çarpan bir çok şey daha oldu. Yapamıyorum. Bile bile affediyorum, gitmeyen bır arabayı yok yok otobüsü yok yok kamyonu hatta tırı ittirmeye çalışıyorum.Belki de rampada altında kalıp ezilirim ama buna mahkumum zaten. Bir gemi yapmıştım kağıttan denize salmıştım ama anlamıyorum rüzgar neden hep bana ittiriyor. ;
Sana artık gelme demeyeceğim,ben de gitmeyeceğim. Ama yaklaştıkça birbirimize ortalık kararıcak, bir duvar belirecek. Yine görmezsek paaaaaat deyip kafamızı çarpacağız. Yine...Sonra sen cesur görüneceksin ya hani , kırmaya çalışacaksın. Duvar kalın. Ellerim kanayacak önce , sonra ayakların tekmeledikçe. Belki sinirlendiğinde kafanı vuracaksın ördüğün duvara kafan kanayacak ama bu değil sorun,sorun bu değil. Seni acıtacak olan bu da değil. Duvarın çatlamadığını gördükçe gözlerin kanlanacak. Ağlayacaksın belki. Seni en çok acıtan gözlerinden düşen ve renksiz olan sıvı olacak. Gözyaşı işte adı.

Ve sen anlamadın, anlamayacaksın. Her zorladığında bu duvarı , her hamlende benim içimden birşeyler gidecek belki, belki etlerim kopacak, ezilecek...İçim parçalanacak işte. Hem de iki kere. Anlayamayacaksın işte. Duvarı ben kurdum , ben duvar oldum.
Üzüleceğim her hamlende kan revan içinde kaldıkça sen
Üzüleceğim aynı hamlende içimdeki duvara vurdukça sen...Canım yanacak ,yandıkça canın...Canım yanacak ,vurdukçaAslında bana.

Bunlara rağmen geliyorsan yanıma ... Gel, kovmam artık. Beklerim ben, gelirim hatta. Ta ki duvarı görünceye kadar...


Çağla BOZKIR
bknz: cagingundeminden.blogspot.com ( yaklaşık bir yıl evvel )

Sadece Kendime...

Bitmeye yüz tutmuş kalemim
Ve beni sana iten yalnızlıklarım...
Mutlu muyum,olmalı mıyım?
Neden bu kadar yarım kaldım?..
Anıların beni kendine hapsetmeye çalışıyor,
izin vermiyorum.
Dalgınım...

Neye , kime bilmiyorum ama ,
Dilime hakimiyette sıfırım.
Off, ne zaman bir olacağım?
Yorgun bir profil bırakıyorum arkamda istemeden.
'Vayy' demesi gereken dillerin 'vaah!' diyen yakınmalarını işitiyor kulaklarım.
Bu kulaklarımı tırmalayan sesten tek bir yerim inciniyor nedensiz,
Ucuz atlattğımı düşünüp yöneliyorum kendime belli belirsiz.
Asıl acıyan yerimin kalbim olduğunu anladığımda
Geç kalıyorum yaşam mudahelesinde bulunmakta...
Kendimi şanslı saydığım o an'a lanet ediyorum dudak hareketlerimle,
Ve neden sonra zararın pek de hafif olmadığını ,hissediyorum galiba;
Kalbim paramparça!..

Çağla BOZKIR ...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

beynimi kurcalayan bıdı bıdı...

Ne bileyim ki ne yazsam...

farkettiğim şey şu ki fazla psikolojik kitaplar okuyorum. Her an kendime şizofreni teşhisi koyabilirim. Hayali arkadaşlarımda olmaya başlamışken..
  Hayır, hayır korkmayın. İyiyim tabiki de... Hemde kendini normal tanımlayan insanlardan çok daha fazla iyiceyim...
  ***
  Tiyatro... Aşk, tutku, mutluluk... Herşey, herşey benim için. Fazlaca idealistim bugünlerde. Ama yan flüt kursunu da askıya almak istemiyorum. Kaç parçaya bölüneceğim bilmiyorum ama her parçam sanatın bir parçası olarak devam edecek yaşamına ;)
 ***
  Ben de o evliliğe sıcak hatta kutsal ve ehemmiyetle bakan kızlardan biriyim. Aile, yuva, aşk... muhteşem parçaların birleşmesi ve huzur gibi geliyor bana. Ya da ilerleyen zamanlarda hayatımın böyle yönlenmesini istiyorum. Sevdiğinle aynı çatıda yaş'lanmamak, ihtiyarlamak... Ve bugünlerde fazlaca gündeme geliyor yakınlarımın evlenmeleri üzerine bu mevzu. Ben de düşümde vücudumu bir gelinlik içine koyup ruhumu özgür bırakmayı denemiyor değilim. Ama henüz düğündeki yüzler flu... Anlarsınız işte...
 ***
  Bugünlerde aşk ve sevginin ince çizgisini keşfetme yolundayım. Çevremdeki herkese bunun kıyasını yaptırıp ilişkilerini tehlikeye düşürüyor olma ihtimalini göz önünde bulundursam da , elde ettiğim sonuçlar dahilinde bunun farkını %90 kişi önemsemiyor. Aynı duyguda tatmin edebiliyorlar ilişkilerinde kendini. Ne demiştik, Çağ için ilişkide en önemli hatta tek önemli şey aşk... Aşk yoksa yalnızlık tercihtir.
***
İşte saçmalıklar ama gerçekliklerle dolu Çağ düşünceleri bunlar. Son zamanlarda etkisinde kaldığım ve beynimi kurcalayan ince belki de anlamsız ayrıntılar. Ama her zaman söylediğim gibi, çevremdeki herkesten daha zeki olmasam da daha farklı işliyor kafamın içindeki o beyin...

Sağlıcakla kalın... =)

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Doyumsuzluk

Hayallerimi unutmak üzereyim. Kalbim sevgi dolu benim eğer o kırılırsa sevgilerim her yere dağılacak ve ben bir daha toparlayamayacağım.. Sanırım bundan çok korkuyorum...

Eğer açsanız, karnınız doysun istersiniz. Eğer karnınız her gün doymaya başlamışsa, artık arzu ettiğiniz yemeklerle doymayı istersiniz. Eğer her gün istediğinizi yiyebiliyorsanız, üzerine tatlı da yemek istersiniz... Daha sonra da istediğiniz tatlıyı yemek istersiniz... daha sonra, sonra, sonra...  Demek istediğim insanoğlu fazla doyumsuzdur aslında.

Seni fark etsin istersin... Sadece yanında olsam yeter dersin, olursun da. Sonra beni sevsin dersin, uğraşırsın. Sevdirirsin kendini üstelik. Daha sonra benimle mutlu olsun dersin, olur mutludur aslında. Daha sonra beni sevdiğini açıkça göstersin-herkesin yanında- dersin, o da sevgisini saklamaz artık. Sonra bana aşık olsun dersin- aşk önemlidir - olur da. En çok beni sevsin, hayatında en çok aşık olduğu ben olayım dersin. Aşk deyince aklına yalnızca senin adının gelmesini istersin. O bunu hisseder, hissettirir... Hatta daha önce hiç hissetmediği aşkı, sevgiyi, bağlılığı senle hisseder. Bunu gözlerinden anlarsın, sözlerine güvenirsin...

Ama dahası yoktur. Mutluluktan ötesi yoktur ya da. Aslında en baştan, hiç istemeden yaşansa tüm bu tadına doyulmayan anlar, hiç istenmek zorunda kalmasa mesela, doyumsuz bir nefse bir egoya dönüşmeyecek belki de hiç.

Demek istediğim o ki, tüm bu kalp dolu anlar zamanın akışına bırakmadan, talep edilmeden yaşansa da eskimezdi o tat damaklarda... Eğer hissedilen aşk ya da mutluluksa , -gerçekten ama- sıkılınmaz yaşattığı duygudan. En üst seviyeyi ilk basamakta da yaşatsan, artan şey aşkın dışında mutluluk ve bağlılıkla sonuçlanır :)

Sadece bir düşünce..