Aşk, Yepyeni Kalabilen Eski Bir Masaldır. H.HEİNE

30 Temmuz 2011 Cumartesi

...Çukurun Dibi...

Sanırım yakında olmayınca olmuyormuş demek ki deyip pes edeceğim. Anlatamıyorum, anlaşılamıyorum...

Sonuna mı geldik diyorum içinden, daha en başındayken. Bir ışık olmalı ama olsa da neye işaret anlaşılır mı? kurtuluş mu, yoksa tükeniş mi... Direniş zaten şuan yaşadığım şey.

Uğraştım...Bir anne gibi olmasa da, arkadaş, dost, sevgili gibi... Sahiplendim. Aldım onu içime, ta içime koydum. Sardım sakladım, korudum tüm can kırıklarından. Kendim yaralanmak pahasına onu pamuklara sardım, sarmaladım işte. Hiç gocunmadım. O kadar gocunmadım ki, kendimi unuttum onu hatırladım. Kendimi bitirdim onu başlattım, kendimi öldürdüm onu yaşattım. Onunla yeniden yaşadım, Yeniden doğdum, yeniden başladım be başardım- derken. İşte tam derken, bir tökezleme hissetti Çağ aldığı yol boyunca. Önce ayağı bir taşa takılmıştı, sonra acısı geçmeden çukurlara yakalandı. Hani belediyenin o önemsemediği  ama insanın ayağı takıldığında içini yakan, diş sıktıran , o sancıyı yaşatan kahrolası çukurlar...

 Ben dilekçemi yazdım, düzelmedi. O çukurları kapatın ya da bende yardım edeyim kapatalım dedim, sonra dediler. Beni ertelediler. Ben ki orta sınıf bir insanım elbet ama buna da hakkım olduğunu düşündüm. Canım acımasın. Bir kere bunu yaşadım, canım yandı! size bildirdim. Düzelmesi gerekiyordu diye isyan ettim. Ertelendim, geçiştirildim...

Sonra dedim ki benim o; parası, malı, mülkü, şanı, şöhreti olanlardan ne eksiğim var... Onların ki bir bakışı bir iması yetmiyor muydu size düzeltmeniz için. Ki oysa hiçbirisi benim kadar hizmet etmemiştir size. Benim kadar vatandaşlık görevlerini yerine getirmemiş hatta gönüllü olarak hiç yardımcı olmamışlardır size.

Doğruldum yavaşça düştüğüm çukurdan ve sordum? Bu acıyı hak eden ben mi oldum yani şimdi? Benim neyim eksik onlardan... Karşılıksız bir yardımı kim kabul etti, bu acıyı haketmesi gereken ben miyim şimdi? Çağ kalktı bileğindeki acıyla... Ve sordu...
 
Şimdi daha mı güzel oldu...
 
Ki ben bir çok dilekçemden sonra sana güveniyorum demiştim. Biliyorum ki bir gün ben söylemeden düzelteceksiniz evimin önündeki çukurları demiştim. Sizden bir adım beklemiştim. Ama kapanması gerekenler derinleşti işte anlamadım nasıl oldu.
Ben hala beklerken kapatılacak bu eksiklik diye, bir ses iletildi bana...
''Bence çok saçma, ben bununla uğraşmak istemiyorum, sevmiyorum... Çukur kapatmakla mı uğraşacağız. Bu bir eksiklik değil ayrıca bizim için. Yanlardan geçin o kadar önemliyse bu sizin için bizi bununla meşgul etmeyin'' dedi... Yıkıldım. Oysa önce tamam demişlerdi...
 
Neydi benim eksiğim, çok mu zordu ya da size hizmet etmeyenlere yaptığınızın ufak bir parçasını da bana yapmak...

 Bekleyin düzeltiriz demişlerdi önceleri oysa.. Şimdi ise saçma dendi...
   Oysa bu benim nacizane bir dileğimdi...

İşte böyleydi hikaye. Çağ bu laftan sonra takıldığı çukurdan doğruldu, üzerini silkelerken daha derinine düştü... Hani önemsizdi,gereksizdi bunları kapatmak... Şimdiki çukur boyumu aştı, nasıl çıkacağım buradan... Bu seferde yardım etmeyecek misiniz... Umarım sesimi kimseye duyuramadan ölüp gitmem..

Oysa o benim nacizane dileğimdi...    Anlatamadım gitti... Benzetmelerle dolu bir hikaye işte. Anlattım gitti...
Oysa bu yazı benim parça parça hislerimdi ...

28 Temmuz 2011 Perşembe

İlkÇağ

 Hep ulaşılmazlar mükemmel gelir ya insana. Uzak olan herşey caziptir işte. Nasıl anlatılır ki bu durum, deneyelim bakalım...
**
Başkalarının hayatı bizim hayalimizken , bizim hayatımız başkalarının kabusudur.  Belki de yaşamayı bilmekten geçiyordur bunun sırrı. Elimizdeki gerçek mutluluğun değerini bilmek mesela. Hep daha fazlasını istemenin bir mantığı yoktur aslında çünkü hiçbir artışın sonu yoktur. Hep daha çok daha çok derken, olması gerektiğinden de aşağıya çektiğini hissedersiniz çıtanızın... Elinizdekiyle mutlu olmak varken, varolanında avucumuzdan kayıp gitmesi gibi...
Oysa sahip olduğumuz hiçbir şey eksik ya da yarım değildir işte. Zamanla sizinle bütünleşir zaten parçaları. Hatta bazen elinizdeki en güzelidir , en fazlası, en i dir işte her şeyin. Anlatılmaz sözcüklerle .Başladığın cümle onu görünce boğazında düğüm düğüm oluverir, diline kramp girer işte. Hele ki elini tutuyorsa...
**
  Bende onu uzaktan görünce öyle imrendim . Hayata bakışını, gülümseyişini, aşkı sahiplenişini. Onun yaşadığı ya da yaşattığı hayat hayalim olmuştu bile... Yaklaşmaktan korktuğum, gerçek olmayacak kadar fazla güzel bir hayat.. Sanki yanında nefes alsam nefesimi vermekten çekinirdim o tozpembe gözlükleri buğulanmasın diye. O vardı, hep ve herkesten fazla. Ben ise benimsedim uzaktan ama harcamadım onun mutluluğunu. Bazı şeylerin zamanı vardır ya hani. Baktım, gördüm, bekledim... En süprizi ise sevdim...

Şimdi ise bana imrendiğim o hayatı yaşatan sevdiğim, sana teşekkür ederim...
Seni zamanın boşa geçtiğinde harcanmamamız için uzaktan sevdim. O kadar uzaktan ki, ben bile farketmedim.
**

Şimdi bizim hayatımız başkalarının hayali olsun.. Ama ne bizim aşkımız başkalarına kabus, ne de onların nefesi bize zehir olsun...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Bir söz, Bir cümle...

Bugün eski defterlerimi ,eski blogumu gözden geçirdim... Ya eskiden fazla duygusal yaşamışım ya da duygularımı fazla abartmışım.Belki de sadece yansıtmışımdır... Ben açmıyorum da kapanmış defterleri, ya kapanmamış defterler dökülürse önüme...
**
Düşündüğüm ya da hayalini kurduğum bir şeyler var. Hayaller gibi ama gerçek olması için pembesini ya da beyazını azalttığım ,mutluluğa sınır getirdiğim,uçlarda olmayan, reele yaklaştırdığım idealar bunlar.
**

Bazı durumlar vardır ki  yaşandığı anda insanı acıtan, hani geçer elbet ya da geçebileceği gibi yaşarım yaşatırım dersiniz, öyle olmasını umarsınız ya da. Ama o vücuduna girmiş bir mikrobun etkisiz hale gelmesi mümkün olmuyormuş. Bu mikrobu senle bağımlı tutan tek şeyse düşünmekmiş. Bir hastalık gibi. Birisini kurtarmaya yönelmiş hatta başarmışken sanki sana bulaşmış gibi... Ölmemesi için ölmeyi göze almak gibi.. Bir söz , bir cümle aldığın derin nefesle iner ciğerine. Herhangi bir tütün ürününün içine çektiğinde zehirlendiğini anlamandan çok daha fazlasıdır yaşadığın. Yaşamak için nefes almak zorundasındır ve her nefes alışında daha çok yakar içini o söz, o cümle. Ciğerlerini doldurur, karnını ağrıtır, mideni bulandırır. Acıya alışık değilsen başın bile döner, bu acı çarptı beni dersin- alışmak istemezcesine-... Beynin senden bağımsız düşünmeye başlar ve tekrarlar içinden. İnanmak istediğine inanır , seni dinlemeden.

Bir söz yahut bir cümle. Geçmişten gelen,gününe yerleşen...Nasıl anlatmalı ? Acıyan bir yara gibi bedeninde. Acıtan ve gün geçtikçe kapanmak yerine sanki açılan. Kılıç ya da bıçak yarası değil bu. Bir çaba bir direniş bir hırs bir azim uğruna oluşan bir şey değildir çünkü. Ama için gider, can yakıcıdır. Kağıt kesiği gibidir işte. Keskin, net, kendini anlatmak ve sevmek uğruna yeniden, en çok, daha çok... Bir anlıktır, çok acıtır... üffff lersin ama, geçmez. Söndürmez sanki. O söz, o cümle ; kağıt kesiği gibidir. Yazmaktan bile vazgeçecek kadar yüz buruşturucur hissettirdiği. Acı, yanma, diş sıkma, sinir...Oysa amacı duyguların dile gelmesidir , kötü ya da galibiyet gibi bir niyeti yoktur. Naiftir... Dedim ya kılıç ya da bıçak gibi değildir . Daha masumdur, daha aşktır olmasını istediği ya da yazdığı şey o kağıtlara...

İnsanın kendisini tek ifade ettiği yer insanı nasıl acıtır ki ,  Nasıl kanatır ,İnsanın en çok güvendiği en masum ve  tek duygulu olduğu yer insanı nasıl yaralarki?

Nasıl mı... Çok pis... O çok pis bir acıdır işte. Nasıl desem Günün mutluluğunu geçmişin doğrusu karartıyor bu kağıt yarası, ya da mikrop gibi vucuduma giren o söz, o cumleler... Artık herneyse adı...

Gününüzün ve yarınınızın huzurunu yaşamak istiyorsanız, dününüzün gerçeğini kurcalamayın :)

24 Temmuz 2011 Pazar

Çirkin Ördek Yavrusu

Evet. Gerçeklerin önünde durmak imkansızdır. Bazen gerçekten hayat bu kadar beyaz olmasın istersiniz ve nefesiniz bile bulandırmaya başlar temiz havanızı... Yalanın rengi olmaz... Ama en hafifini kullanmak istersiniz biraz beyazın üzerine. Pembe gibi mesela.

Bugün bir arkadaşıma sorduğum bir soru uzerine  ''aşıksan ne önemi var ki '' demişti.. Haklıydı. Bananeydi insanlardan,onlardan,düşüncelerden ve yorumlardan... O zaman aklıma gelen yeni bi soru var, ne eksikti?
İnsanların büründüğü kıyafetin ne önemi vardı ki? hepimizin büründüğü , hani şu ruhumuzun zarar görmesini engelleyen, içimizin giysisi olan vücudumuz,güzelliğimiz ya da çirkinliğimiz. Ne kadar önemli olabilrdi ki...

Eskiden çok guzel olan insanların çok mutlu olduğunu düşünecek kadar hayalperesttim. Mutluluk o kadar kolay değilmiş demek ki.. Giysiye,büründüğün kılıfa, mala mülke bakmıyormuş demek ki..En azından benim için bu böyle değilmiş. Arkasına saklandığım mutsuzlugumun hafifletici sebepleri değilmiş demekki yanlış düşüncelerim.

Burdan bana bu gerçeği gösteren arkadaşım dodoya selamlarımı gönderiyorum. Sayende aynaya daha az bakıp, önceliklerimin farkına varıyorum... Seviyorum ve kalpten. Bu yuzden önemsiz sorular sormuyorum artık kimseye... Çünkü haklıydın. Ne önemi vardır reelin,duyguların yanında...

Gözümü kaparım gerçeğe, yüreğim açar ellerini hayalimdeki sevgiye... Yaşadığım, yaşatmaya çalıştığım... İçim görür , görmek istediklerini ya da hissettiklerini sadece; ruhumu saran o kılıftan ,o önemsiz deri elbiseden cok daha bağımsızca işte...

21 Temmuz 2011 Perşembe

AşkAlkol

Mutluluk,alkol gibi bazen vucudumda. Öyle ki ; ağzım, dilim,ellerim uyuşuyor. Abuk sabuk gülmeye başlıyor Çağ. Hoop ağzı kulaklarında ve bu uyumu seviyor işte.

Ama alkol gibidir gözyaşı. Öyle ki; dolmuştur artık için, daha fazla acı almayacak kadar sınıra dayanmıştır. Bir damlası bile istifra etmeye yeter işte mideni dolduran sıkıntılarını. Alkol gibi işte... Eşik değerini aştın mıydı,tutamazsın işinde gözyaşlarını...

O zaman alkolizm gibidir aşk... Herkes hayatında en az bir kere denemiştir. Töbeli olanlar ya da haram olarak görenler de vardır elbet onlar ise bu zevkten mahrum kalmaya mahkumdur. Bazıları ise tadına varınca , bir kere tadına varınca işte bırakamaz kolay kolay...Alışmıştır,bağdaşmıştır işte.Damarlarında dolaşmaya hatta kalbinden sonra vucudunu da ele gecirmeye baslamıstır.Aşk alkol gibidir işte.Vazgecemeyenler ise alkolik,sarhoştur... Doyamazlar aşka, hergün her an daha fazla...

Kafam güzel,kalbim güzel, sen güzelsin moduna girmek gibisi var mı...

Koy bir kadeh daha, doyulmaz aşka...