Aşk, Yepyeni Kalabilen Eski Bir Masaldır. H.HEİNE

17 Şubat 2012 Cuma

305. gün aklımdaki sayı

Bir sayı tuttum aklımdan. Ama bulması kolay. Kolay dediysek de küçük bir şey değil elbet. Ama gel beni bul istiyorum, sayılarım gibi, renklerim gibi. Hayallerim gibi, hayallerimdeki prensim olduğun gibi...

Zamanı gelince ise elinde bir demet papatya olsun. Onların beyaz yaprakları çok masum duruyorlar. Gözlerinin içinde tatlı değil, aşklı bir telaş. Kalbinde bana ayırdığın yer hazır ve yegane olup, dilinde yalnızca bana söylediğin ve ömrünce söyleyebileceğin sözler ezber olsun. Üstünde sana eğreti durmayan bir takım elbise, arkanda benim her gördüğümde daha da çok heyecanlanacağım ailen...

Pantolonunla ceketin aynı renk olsun mesela. Hem çikolata da olsun ama böyle çok da cafcaflı değil yemeye kıyamacağım kadar şık ve pahalı olmasınlar. Her şey doğal olmalı, gözükmeli. Aşkımız gibi... Zorlama gibi değil yani.. 
Her şey yakışığına layığına uygun olmalı işte. Sen otururken müsade beklemelisin. Hafifçe dizini titretmelisin sonra. Kulağında hep aynı melodi olmalı. Aklınla benim aklımdan tuttuğum sayı. Dokunduğun heryerde rengimi görmelisin. Konuşurken sesin incelmeli hatta hafiften titremeli de. Ama o öz güveninden ödün vermemelisin. Adım geçtiği zaman dudaklarından, o sesin kalbinden geldiğini anlamalı ailem. 
Sonra her şey nihayet bulduğunda beni ne kadar seviyorsun, ne kadar aşıksın dediğinde yani bunu yıllar sonra bile sorsan vereceğim cevap aynı olacak...

Aklımdaki sayı kadar... Ve sen sevgili, aklımdan tuttuğum sayının aklından tuttuğun sayı olduğunu bileceksin.
Aklımdan tuttuğum sayının + sonsuz olacağını, benim mutfak kapısından salona girip kahveleri dağıtırken daha aklımdaki sayının , aklında olacağını bileceksin.

Seni ilk gördüğüm gün, elini ilk tuttuğum gün, seni ilk öptüğüm gün, gözlerime bakıp bana aşk dediğin her gün, beni hayallerine değil de , hayallerini bana eklediğin her gün, başıma o beyaz tülü giyip saçlarımda tek bir siyah tel kalmayıncaya kadar beyazlara büründüğüm her geçen gün olacağı gibi aklımdaki sayı kadar seviyorum seni... 

Sana + sonsuz aşığım...

4 Şubat 2012 Cumartesi

Baharın ko(r)kusu

Gözlerimi kapatıyorum... Bahar geliyor aklıma, doğduğum zamanlar...Mis gibi çimen kokusu , hele bir de yağmur varsa ne tatlı olurdu paçalarıma sıçrayan çamurlar. Hiç de rahatsız olmazdım, küçüklüğümden beri zamanın getirdikleri bana zararsız gelirdi, neşelenmeye bakardım. Ben çok gülerdim, herkes gibi. Kim sever ki ağlamayı, dertlenmeyi. Herkes gülerek hatırlamak ister mesela ya da herkes gününün iyi geçmesini dilerken ,gülümsediği kareyi getirir aklına.Ya Gülümsemek  işte.. Hoştur, güzeldir, gereklidir...



Benimse, gözlerim kapalıyken gülümseyişim işte bu düşlerle gerçekleşir. Düşlerse gerçekleşemeyecek kadar fludur işte. Henüz netletmemiş, tadı o kadar da hoş olmayan, nasıl diyeyim çilek kokmayan henüz... Sıcacık yağmur , ılık esen rüzgar ya da aradan parlayan güneş ışığı değilde, fırtına ve soğuk hatta ürkütücü bir grilik var bulutlarda.



Ve ben herşeyi zamanında seviyorum. Baharımda fırtına olmasını değil, kışımda güneş açmasını da değil elbet.. Çünkü o kadar bencil olamam ya da yüzsüz. Bana bunu öğretmediler. Sürekli hayattan güzel şeyler bekleyecek kadar nankör de olamam. Hatta sürekli birşeyleri feda edip, bir şeyleri kazanmaya ancak o zaman yaklaştığımı düşünürdüm. 
Hep güzel bir şey dilerken 'bu kötü şey gelebilir başıma; bu dileğimin olması için, buna razıyım' derdim. 
Hep zorlaştırmamaya çalışan, gerektiği kadar fedakar bir çocuktum, gençtim... Erişkin ve de yaşlı olacağım bu gidişle...
Ama ama...
 ama gözlerimi kapattığımda, zamanı durdurduğumda , 

bu yaptığım sadece hayal etmek, düşlemekken; geleceğimi, mutluluğumu ...

henüz reel olamamışken, hatta reel olmasını sırf beyazım grileşmesin diye göze alamamışken... Yani sonsuz mutluluk, sonsuz beyazlık ve sınırsız gülümsemeyi hayal edebilmeyi hayal etmişken sadece...

Yani yani... Yani benim sadece bahar rüyamda, gözlerim kapalıyken... hazır gök kuşağımda çıkmışken rengarenk, 
bu poyraza ne gerek vardı bütün dallarımı kıran. 
Oysa oralarda daha çiçek açacaktı, yeşil çimenler ve çilek kokusu...ılık yağmurun tenime verdiği huzuru hissedecektim.




Ve kirpiklerimden süzülen sadece ve sadece yağmurun damlaları olacaktı...

Sadece bembeyaz bir hayaldi, hayalken bari kirletmeye ne gerek vardı. Zaten gerçek olamayacak kadar fazla bahardı; hatta nisan, mayıstı... en azından ben gerçek olmasını göze alamayacak kadar kırılmasından korkarken   tozpembe düşlerimin, tuz buz etmeye ne gerek vardı...


Uyandım, paramparçaydım...
O kadar ki bir daha gözümü yummaya, baharı beklemeye korkarak fırtınaya sığınacak kadar...