Aşk, Yepyeni Kalabilen Eski Bir Masaldır. H.HEİNE

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Mucizem ol, gökkuşağınla gel

 Aramızdaki uçurum çığlıklarımı duyamayacağın kadar açıldı  mı? Dur   tahmin edeyim, yine ben abartıyor, ben kuruyorum. Hem herkes aynı hatayı yapıyor olamaz değil mi, yani sorun bende. Oysa gözlerimin baktığı yerde bitiverirdin. Sen süprizlerin , güzelliklerin diğer adıydın. Gözlerim sadece bakmaz, görür seni bir de gülerdi. Şimdi ürettikleri tek şey hüzün, gözyaşı. Kahramanlar hiç ölür mü, sen benim kahramanımdın . Oysa şimdi ağır yaralısın. Ve ben seni iyileştirebilecek materyale, hayale, umuda ve en önemlisi de güce sahip değilim. Ben , şimdi ne desem havada kalacak. Biz zaten hiç rayına oturmadık ki. Yaşadığım kocaman bir hayalkırıklığı, bu satırlar sana dair olacaktı ve ben görecektim he, bu imkansızın da ötesindeydi. Bak şimdi imkansızı yaşatıyorsun bana. Mucizelere inanır mısın? sen beni inandırdın. Bugün bunları hissetmem, kalbimin konuşma hakkını beynime devretmesi, gözlerimin  olmadığın yerlere bakması, yokluğunu araması, varlığının ve hatıralarının kalbimi acıtması, nefesimin senin ciğerlerine ait olmadığımı düşünmem , ellerimin boyu ellerine uymayışı ve bunun gibi renk uyumu sorunlarımız.. Seçtiğim yerdeydin şimdiyse ittiğim yerdesin. Yine de gelir misin? hissettirebilir misin bana beyazın saflığını, netliğini, kırmızını  aşkını.Bu yaşattığın  siyahlar bana pek yakışmadı. beyazlaşmamız zaman alacaksa eğer sen yine de mucizem ol, gökkuşağınla gel.

20 Temmuz 2012 Cuma

#Hayat Dersi#

Sarı sayfalarımın kıvrık ve yırtık köşeleri gibisin. Bir türlü düzelmeyen, doğrulamayan. Küçük bir buruşukluk ama can sıkıcı, düzen bozucu işte. Eskiden ilkokul öğretmenim hep uyarırdı beni bu yüzden. Sayfamdaki kenar kıvrıklarından kurtulmamı ve ancak böyle yüksek not alacağımı söylerdi. Bunun bir hayat dersi olduğunu nerden bilebilirdim ki.
Oysa sana bakmak binlerce kez izlediğim bir filmi aynı hevesle aynı merakla izlemek gibiydi. Sana aşık olmak bütün ezberleri bozmak gibiydi. Biliyor musun zamanla düzensizliği bile sevebileceğime inanmıştım, alışmaya çalışacak ve senin için başaracaktım. Ama her yorgunlukta kabuk bağlayan yaralarımın varlığını unutup , onları zorladığımı farkedememişim.
Bizimkisi başlarda çocukça bir oyun gibiydi. Çok eğlendiğimiz ve istediğimize bürünebildiğimiz büyük pembe bir mutluluk. İki aşığı seçtik kendimize rol model olarak. Başarabiliriz sandık ve eski türk filmlerinin griliğinde kendimizi başarılı sayabilecek kadar kaptırdık bu işe. Zamanla kendi kimliğimizi ve büyüdüğümüzü unutarak, her çatışmada yara aldığımızı saklayıp, bu oyunun savaş bölümlerini de geçmeye çalışıp, seviye atladığımızı düşünerek..
Düşerek, sayısız kere ve ağır.
Nasıl anlatılır ki bu duygu kavga ve aşkın birleşimi. Seni her öptüğümde ağzım burnum kan içinde kalacak gibi işte. Acı çekeceğimi bile bile koşmak sana doğru. Ama burada nasırlaşmak kavramı giriyor devreye ve ben bunu hiç hesaba katmamıştım.
Nasırlaştı acıyan yerlerim ve nasırlaştı sana koşmamı sağlayan duygularım.
Şimdi ne koşacak o yüce duygunun taşkınlığı, ne acıyı hissedecek o yaralar kaldı.
Düşündükçe düştüm, düştükçe düşsüzleştim.
Gerçekçi sıkıcı oldum ve yaşlandım.
Yaş-landım gülebilecek hatıralarımda.
Şimdi seni nereye koysam oradan bana bakıyorsun;
Ve ben bakışlarına dayanamıyorum.
O yüzden arkamı dönüyorsam sana, kızma bana.
Bunu ikimiz için yapıyorum. Kötü polisi oynamayı bizim için ben göze alıyorum. Kaçmıyor aksine üstüne gidiyorum savaşın.
Korkusuz ve gözü kara bir şekilde...

15 Temmuz 2012 Pazar

yarım kalan yazım değil, biziz

Oysa her çizdiğim evde ikimizin yaşadığını hayal ederdim. evimizin bir göl ya da deniz kıyısında olduğunu tabi. Iki başlı bir yalnızlık değilde iki başlı bir mutluluk talep ederdim gelecekten sürekli. Beklentilerim büyüktü hayattan, hem aşık hem mutlu  olacaktım. hemde seninle... olmadı, olamadık. OysA umut bende sonsuzlukla eşdeğer bir kavramdı. Gün gelir ben biterdim, ama umut asla bitmezdi. Kendime bile yabancılaşmam işte böyle başladı, seninle. Eski çağ ve fikirleri, yeni çağ ve hissettikleri çelişkisi . Gitmek şimdi bir gitarın teline dokunmak kadar kolay, bir kağıt kesiği gibi gizli bir acı.  Bizim ilişkimiz büyük bir dikkatsizlikti. Çarpıştık ve her çarpışmanın  sanki aşkla sonuçlanması gerekirmişçesine gibi tehlikeli bir fikre kapıldık. Oysa biz çatışıktık. Bunu farketmemiz biraz zaman alsada bilincindeydik, çarpışık bir ilişkiydik. O kadar bilinçli olmama rağmen şimdi neden cümlelerim eksik o zaman. bilmiyorum. Hala duyduğum tek ses senin tınıların, sessizliğin bile senin tonundan olunca güzel. .Ve en güzel koku teninin kokusu iken yanlışlık nerde olabilir diye soruyorum kendime ve aldığım cevap   : eğer doğru olsaydık tenimin tuzu karışırdı teninin tuzuna ve dudaklarımda kalan bu tad, yanaklarımdan süzülen yaşların değil, senin tuzun olurdu...

Ama olmadı, olamadık. Yazımı tamamladım. Ama seni, beni veya bizi değil...