Aşk, Yepyeni Kalabilen Eski Bir Masaldır. H.HEİNE

20 Eylül 2013 Cuma

BEKLEYİŞ

Milyonlarca insan arasında, yüzlerce kişi içinde, onlarca insan yanında ve bir kişinin kalbindeyken bile tadarsın yalnızlık duygusunu. O puslu havayı solursun ve içine çekersin tüm hayatın kirini pasını. Yalnız olmadığın tek konu, kendini yalnız hisseden kişinin bir tek sen olmadığın konusudur.
Bakışların uzaktır artık, yakın olursa eğer yabancılaşırsın çünkü. Bir an silinir sanki belleğindeki iyi kötü hatıralar. Öyle bir boşluktur ki bu,'' kötü hatıralara bile razı kalabilirdim'' düşüncesi geçiverir aklından. Sorun karşındakini tanımayışın değil, artık kendini bile tanıyamıyor olmandır belki de. Ama ne önemi vardır ki, kendine yabancılaşmışsan zaten sana dair her şeye, herkese yabancısındır artık. Seni sen yapan her şeye, herkese...

Hem hayatımızın hiçbir dönemi bizim , yalnızca bizim seçimlerimizden oluşmaz ve oluşmayacaktır zaten. Ne istersen ya da hayata dair gerçekleştirirsen, nasıl ki  başka hayatları etkiliyor ve ilgilendiriyorsa, bil ki çoğu zaman sende başkalarının etkilerini yaşıyorsun demektir. Başkalarının hayallerinin bir parçası ya da figüranı gibi. Aza tama etmek , çoğunu hayal bile edemeyecek kadar haddini bilmek hayata karşı. Bu bendeki duruş da tıpkı bu işte. Bu hayat- benim hayatım- kimin hayali, kimin senaryosu henüz çözemedim. Herkesin bir kalem oynatıp rol çizdiği aşikar olsa da ; beni ben yapan, hayata dahil eden kalemin sahibini kestiremedim hala.
Tek bildiğim kim başlamışsa yanlış başlamış, rolleri eksik ya da gelişigüzel dağıtmış. Ha bir de hayata bakışımla ilgili ironik bir karakter çizerek hayatımın içine etmiş. Mutluluk konusunda cimri davranıp, dramın dibine vurmuş.
Sanırım bu senaryoyu alkış toplamayı seven biri yazmış...
Kimin kaleminde, kimin hayatında, kimin kaderinde, kimin hayalinde, kimin dikkatindeyim bilmesem de, kimin hayatının etkilerini ya da tepkilerini yaşıyorsam eğer atlanılmış olan ufak bir ayrıntı var ki ; kalptir onun adı, herkes de var olduğu ve kırılabilen hassas bir organ olduğu unutulmaması gereken ufacık bir ayrıntı.. 


Daha sonra, unutulduğu vakit ...

Bazen beklenir. Suyun akıp yolunu bulması , artık olması gerektiği yere erişebilmesi için acı, derin ve isyankar bir bekleyiştir bu. Çarkın dönüleceğini umup, son çırpınışları bitene kadar direnmektir. İnancını son damlasına kadar harcayarak. Kendini bile ürkütmeden sessizce, çaresizce beklenir. Her geçen zamana inat kalp atışlarını arttırarak, hızlı ve kontrolsüz nefes alıp vererek, dişlerini sıkarak beklemek... beklemek... beklemek...

Sonra öyle bir zaman gelir ki konuk oyunculardan biri bir zaman başrolü öldürebilir. Yerine geçemeyeceğini bilse bile. 

Ve bunu sadece bir kere bile olsa hayata karşı gülebilmek için yapar. Kendi rolünü kendisi seçebilmesi için...

'ÇAĞ'